bugün, iş hayatıma ilk başladığım günden bu yana tam 18 sene geçmiş.
bir yeni ergen ömrü... aynı tarihte evlenip çocuk doğursaydım, şimdi üniversiteli bir gencin annesiydim.
ben ne yaptım peki o tarihte.. müfettiş yardımcısı olarak işe başladım. ne oldu peki bunca yıl içinde.. çok insanla tanıştım, çok arkadaşım oldu, çok dost kazandım. önce şehir şehir şube şube gezdim, otel kokusuna tahammül edemez oldum. sonra şehir değiştirmeden semt semt şube gezdim. toplu taşımadan bezdim, şanslıysam üç beş kuruş harcırahımı değilsem maaşımın önemli bir kısmını taksi parasına verir oldum. sonra ekibim oldu, işinden ve motivasyonundan sorumlusun dediler. benim motivasyonum peki diye soramadım, henüz böyle bir soru ve cevap yoktu. çalıştım, yeni yöntemler ürettim, raporlar yazdım, raporlar okudum, sunumlar hazırladım, onları sundum ünvanlarımız arasında galaksi kadar fark olan kişilere.
teşekkür aldım çokça ama eleştiri de aldım zaman zaman. eleştiriler insanı geliştirir dedim, alınmadım gücenmedim, kendi kendimi motive ettim. yani başka seçenek de yoktu gibi duruyordu zaten. bir de benim huyum böyle galiba. kendi kendime yetmek, kendi kendimi geliştirmek, kendi kendime kendi kendime konusunda doktorayı tamamlamıştım artık.
doktora deyince... birincilikle kazanmama rağmen işe başlarken dondurmak zorunda kaldığım ve sonunda devamsızlıktan mecburen atıldığım yüksek lisansım, tatsız bir anı olarak duruyordu. kendi kendime huyum yine nüksetti ve dedimki ben bu arada yüksek lisans yapayım. ama tez yazmadan yüksek lisans olmaz dedim yine kendi kendime. hem ekip arkadaşlarım genç, yeni mezun, donanımlı madem, ben de onların dilinden daha rahat anlayayım diye, e bir de sıla'nın dediği gibi zor sevdiğimden olsa gerek tezli programa başvurdum. aradan geçen onlarca seneye rağmen yine dereceyle kazandım. bu defa bitireyim, yine tatsız bir anı olmasın derken bir baktım ben gece ödev yapıp sabah teslim edip işe gider bir koşturma içindeyim. hele tez denilen o muhteşem olgu sayesinde geceleri 2 saat filan uyur oldum. ama çok mutluydum. hem okulda çok güzel dostluklarımız olmuştu hem de kendime yaptığım katkı bana çok iyi hissettiriyordu. yine kendi kendime iyi hissetmeyi başarmıştım.
doktora mı? o henüz bekliyor.
bu da yetmedi. sertifikasız olmaz dedim kendi kendime. dosyalarımı hazırladım, uluslararası kuruluşlara gönderdim. onların değerlendirmesiyle verilen sertifikaları almaya hak kazandım.
sadece iş ile ilgili sertifikalarla olmaz dedim kendi kendime. üniversitelerin programlarına devam ettim. oradan da çok afilli görünümlü ve derin içerikli sertifikalar almaya hak kazandım.
yabancı dil önemli dedim kendi kendime yine. kolejde öğrendiğim ingilizce ve almanca yetmez, başka diller de öğrenmek gerek dedim. kendi kendime italyanca ve ispanyolca öğrendim. biraz kitaplardan, biraz internet sitelerinden biraz da seyahatlerimden.
kitap okumak önemli ya. okudum hep. yolda okuyarak işe gittim bazen, bazen uykumdan feragat edip okudum. roman oldu bazen, bazense araştırma, makale. kitaplarımı arkadaşlarımla paylaştım sonra. sadece kendi kendine okumakla olmaz dedim kendi kendime.
seyahat de önemli, sadece okumakla öğrenilmez dünya dedim kendi kendime. gezdim bulduğum her fırsatta, yeri geldi cumartesi gittim pazar döndüm, birkaç saat uykuyla şehirleri keşfettim. fotoğraflar çektim bol bol şehri anlatan. yazı ile de anlattım bazen şehirleri.
biraz dünyayı tanımak biraz hayatı öğrenmek biraz işe katkı vardı yaptıklarımda.
siyah, gri, lacivert renkli bu işten daha renkli işleri bana yakıştıran çok kişi oldu, masabaşı olmayan daha özgür işlerin beni daha çok geliştireceğini söyleyenler oldu. ama ben bu koyu renkli gözüken işi de rengarenk yaptım aslında kendimce. iş kıyafetlerim gökkuşağının en koyu rengi olsa da iş yapış şeklim daima en canlı renkteydi.
sonra... 18 sene sonunda elimde olanlar ne mi... 6,5 miyop, belde 2 fıtık, boyunda düzleşme, vertigo, ani atak dönemsel baş ağrıları, fazladan 30 kilo.
peki ne mi hissediyorum şu an 18 sene sonrasında.. kendim seçtim kendim yaşadım. üzüntülerimle annemi de üzdüm çok zaman ne yazıkki. ama sonucunda karar benimdi. kendi kararımı yaşadım.
hani frank sinatra'nın dediği gibi... this is my way...
şimdi bir dönemeçteyim yine. 18'nci seneme başladım, 40'ıma göz kırpışlarım arttı. 1998 senesindeki ilk iş günümdeki amatör gönlüm hala beni canlı tutan. bir de hayata ve herşeye daima biraz mizahla bakabilmem....
yoldaki tüm yoldaşlara teşekkürler. herşey için...
anneme çok teşekkürler. desteği ve sabrı için...
