27 Eylül 2016 Salı

İskele kenarında...

... "terliklerimle gelsem sana..." 


kıyısında otursak denizin sabah gündoğumunda. ayaklarımızı sallandırsak iskele kenarından denize. çocuklar gibi eğlensek denize uzanmaya çalışırken. güneş doğsa, gün başlasa seninle yeniden. sen ve ben yeni bir güne daha birlikte başlasak. iskele kenarında gülümsesek yine birbirimize. güneş ısıtsa yüzümüzü. sen ve ben deniz kıyısında olsak yine... 



Yani...

Çok... Sana dair herşey çok. Mesela çok özlüyorum seni. Ve çok seviyorum. Sen çok'sun bende, gülüşünle mesela. Bendeki sen çok. Hatıran çok. Geleceğin çok. Çok herşey.

Seni seviyorum çok. Çok seviyorum seni. 

Düşünüyorum çok. İstiyorum. Çok hem de. Nedir anlamı bilmiyorum. Sadece varsın ve çoksun. Bildiğim bu. Öyleki bu, çok güzel içinde sen olduğun için.


21 Eylül 2016 Çarşamba

Yaz bitti...

Denize bıraktım kendimi, kumlarda ayak izlerimi izledim. Gündoğumu ile yeniden umutlandım her sabah hayata dair. İskele kenarında daldım denizin maviliğine. Günler günler deniz kıyısında yaşadım.

Ve yaz bitti. Artık sonbahar. Sıcak esintiler, hafif uçuşan kıyafetler, şıpıdık şıpıdık rahat terliklerin zamanı geçti artık. Güneş ile pembe kırmızı olan yüzüm ve biraz daha kızaran burnum ve yanaklarım ile sonbaharı karşıladık İstanbul'un yağmurunda.

Şükrediyorum, her güzel an için, yaşayabilme ve hissedebilme şansım için.

Güzellikler çoğaldı hayatımda bu yaz yeniden. İyiki. Şükrediyorum. Teşekkür ediyorum. Yeniden yeni yaz zamanı görüşmek üzere.

Seviyorum her mevsimi, ayrı bir güzel...


17 Eylül 2016 Cumartesi

Yaz sonu...

Yaz bitti. Sonbaharın yaz ile karıştığı biraz yaz sonu biraz sonbahar olan bir zamandayız. Tatil bitti. Bir yıl sonra yeni bir yaz tatili. 

Bu akşam son akşam sevdiğim bu güzel köyde. Biraz sohbet biraz yürüyüş sonrasında tek başıma kalmak istedim biraz. Yazmak istedim. Oturdum bahçede hayal köşesinde. Akşam esintisi ile etrafımda uçuşan beyaz tüller beni güzel hayallerle buluşturuyor. Kulağımda bir yandan müzik, keyifle eşlik ettiğim. Asıl rüzgarın sesi kulağımdaki. Bir de sana olan heyecanlarım benimle. 

Yazıyorum kelimelerimi, kendimi ifade edebildiğim keyifli seçeneğimle. Gözümde sen canlanıyorsun yazarken. Sen gönlümde kendini hissettirirken kelimelerim daha da canlanıyor, renkleniyor. 

Yazın ve tatilin bittiği bu akşam en güzel an senin kelimelere yansıdığın zaman. Renklendirdiğin anlarım ile renklerim daha da canlandı. Biterken bu günler, başlayanlar için çok mutluyum.




Seni seviyorum...

Seviyorum seni. 

Deniz gibi, gökyüzü gibi, tenimi ısıtan güneş gibi, çok sevdiğim mavi gibi. Ve hepsinden daha çok hepsinden daha derin seviyorum seni. O andan beri. İlk andan beri. Denizin yüzüne vurduğu maviliği, güneşin tenini ısıtan kızıllığı, gülümsemenin beni sana yaklaştırdığı o ilk andan beri. Seni seviyorum. 

Kalbim ısınıyor her gülümsemende, huzuru hissediyorum her bakışında, yanında oluşum yeni bir mutluluk anı ve sessizce otururken yanyana olan şey sadece yalın bir güven hissi. Seviyorum seni, hissettirdiğin heyecanla pembeleşen yanaklarımda gamzelerim daha da belirginleşirken. 

Seni seviyorum. Beni sevdiğini hissederek daha da çok...


16 Eylül 2016 Cuma

Bizim hikayemiz...

... Bir gündoğumu hikayesi bizimkisi. Sahilde bir gülümsemeyle başlayan. Hayal olamayacak kadar elle tutulur bir hikaye. Sen ve ben olan içinde sadece.

Denizden yansıyan ışıltıyla daha da aydınlanan yüzün ve aslında denizi aydınlatan gülümsemen ile ısınan gönlüm. Her bakışında hissettiğim aşk daha da büyüyor. Her sözünde hayallerim daha da renkleniyor. 

Sen ve ben olan hayatlarımız biz oluyor her gülümsemende bir daha. 

Sen ve ben. Deniz ve güneş. Mavi ve beyaz. Işıltılar ve sihir. Biz oluyoruz her defasında yeniden. 

Bir deniz hikayesi bizimkisi. Mavi renginde. 


15 Eylül 2016 Perşembe

Sihirli güzel Gündoğan...


Bu üçüncü yazımız Gündoğan'da. İlk 3 yaz önce gelmiştik. Son 2 yıldır ise yılın çok gününü ve yazın neredeyse tamamını bu güzel yerde yaşıyoruz. Yerleşmedik henüz ama buralıyız. 

Burası bir uçtan baktığımızda diğer ucu görebildiğimiz sakin bir koyu olan küçük bir köy. Köyün eskileri de burada yaşamaya devam ediyor, gelen tatilciler de köyün havasına ayak uyduruyor. Sakin bir yer burası. Terlik, şort, tişört ile günleriniz keyifle yaşanabiliyor. Hayat burada sakin yaşanıyor ve hızla geçiyor günler. Kışın şömine başında oturduğumuz Şubat günleri dün gibi, yaz başı ilk gelişimiz de öyle. Yaz bitti, sonbahar başladı artık. Tatil de bitiyor. Büyükşehre dönüş zamanı yaklaşıyor. Biraz hüzün var ve buradan uzun süreli ayrılamamanın güvencesi bir yandan.

Güzellikler getirdi hayatıma ve hayatımdaki güzellikleri çoğalttı bu sakin köy. 

Sabah yürüyüşü, sabah denizi, sabah kahvesi, iskele sohbeti, akşamüstü çayı, akşam keyfi derken hoşluklar ile yaşanıyor günler burada. Çoğalıyorum her yeni gün ile birlikte bu güzel köyde. Sihri var ve güzelliği kendince.

Mutluyum ve şükrediyorum bu güzelliği görebildiğim ve hissedebildiğim için. 

Gündoğan... bir masal köyü.


8 Eylül 2016 Perşembe

"Platon'un Aşkı"

 

... "Platon'un Aşkı"... Bir gün Nezih Kitabevi'nde çok sevdiğim kitap, defter ve kalem alışverişi yaparken ortaya kurulmuş standda bir kitap dikkatimi çekti. Platon'un Aşkı idi kitabın adı, yazarı Rafet Elçi. Benim eksikliğim olabilir, daha önce yazar ve kitaptan haberdar olmamıştım. Kapaktaki "Platonik Aşk'a adını veren aşk..." yazısı tebessüm ettirdi. Kitabın arkasını çevirip kısaca paylaşılan bilgiyi okuyunca kitabı almak istedim. İyiki almışım.

Birkaç aydır elimde kitap. Birkaç şehir gezdik birlikte. Önce evimizde İstanbul'da başladı birlikteliğimiz, sonra huzuru hissettiğim Bodrum, sonra felsefenin en derin hissedildiği Kaz Dağları ve yine huzurlu ve sakin erken bir Bodrum sabahında kitabın "son" yazan yerine ulaştım. 

Felsefe yazıları daima ilgimi çekmiştir. Bu kitapta romanlaştırılarak anlatılması daha farklı bir tarz yaratmış. 

Zaman zaman okumakta zorluk çektiğimi itiraf etmeliyim. O dönemlerin yaşam şekline dair detaylı tasvirler, bazı noktalarda kitabı kapatıp biraz dinlenip sonra devam etmemi hissettirdi. Sayfalarda ilerledikçe o dönemlere gittim, o aşkın tutkusunu hissettim, imkansızlığına isyan etmek istedim. Kitabı bitirdim. Derin bir aşk, kırılmaz bir adalet anlayışı, saf ve yalın bir dürüstlük kaldı zihnimde kitaptan bana. 

Denir ya, kaleminize sağlık Rafet Elçi. Teşekkürler Litera Yayıncılık. 

Sizin de keyifle okumanızı dilerim.

Sevgiyle, aşkla, felsefe ile olsun günleriniz...


20 Ağustos 2016 Cumartesi

dünya ve sen...

... "ne boştur şekilcilikle hayatı boğmak. havasız bırakır insanı ve ne yazıkki kendisi farkında olmadan. beğenmez aslında kendini ve kendi yarattığı sahte dünyada sanal kahramanlar oluşturur. fiziksel özellikler ne çok önemlidir onun için. hayatı geçer bu sığ beklentilerle. farketmez. dünya ne güzeldir oysa ve insanlar. sevmekle başlar herşey, kendini ve dünyayı. şekil olmasın ana tema hayatlarımızda. sevgi olsun başlangıç noktamız. ve aşk... hepimize yaşam enerjisi veren..." 💙


kalbini dinle...

💙 ... "kalbini dinle. daima. aklını bırakma yolda bir yerde ama kalbini de es geçme. 

olumluya olsun fikrin ve yolun daha çok. üzüldüğün veya kabullenemediğin haller ile karşılaştığında umudunu yine de koru iyi günlerin yakın olduğuna dair. kalbini açık tut güzelliklere. merak etme kimse kıramaz onu, sen izin vermedikçe. ve izin verme değer bilmeyen birilerinin değerli kalbini fütursuzca kırıp dökmesine. 

düşün ve hisset. anla dünyayı. kendi gözlerinle izle, kendi kulaklarınla dinle, kalbinle ruhunla gönlünle hisset derinden. izin ver dünyanın olağan akışına. sen müdahale ederek herşeyi istediğin gibi yönlendirmeye uğraşma. ne olacaksa olur. bunu da kaderci kabullenişle tembelliğe geçiş için yanlış yorumlama ama. anla, dinle, izle, hisset, akışa izin ver. adımlarından korkma, atman gereken adımları at, alman gereken kararları al. sakince, huzurla, dinginlikle daima. bilki bu senin çözümün en yalın haliyle. 

sadelik ve sevgi en güzel anahtar elimizde tüm kilitlere dair.

sevgiyle. huzurla. aşkla..."

💙


benim rengim "mavi"...

Huzur ve mutluluk ve dinginlik. 

Sesim mavi, bakışım mavi, ruhum ve gönlüm mavi. 

Gökyüzü gibi, deniz gibi ve bazen bazen şirinler dondurması gibi mavi... :)

Seviyorum mavinin yalınlığını ve derin halini. Dümdüz, sade ve kendince halini. Özgürlüğü seviyorum bir de mavinin anlattığı. Sonsuzluğu. 

Derin bir huzur mavi ile hissettiğin. Dinginlik en derinde ve en saf haliyle hissettiriyor kendini bana. 

Mavi'yim ben. Şairin dediği gibi, "huyum mavi benim". Sözüm mavi bir de, bakışım mavi her daim. 

Sevdiklerim mavi. Güzellikler mavi bana göre. Bana göre çok şey güzel ve mavi... :)

Seviyorum...
Şükrediyorum...
Mutluyum...
Huzurluyum...

💙




7 Ağustos 2016 Pazar

sen... hatırladığım bir melodi ile... yine...

Bir yaz akşamı... Ağustos'un sıcak bir günü. Yeni ay zamanı. Henüz güneş tamamen çekilmeden, ışığıyla hala aydınlatırken gökyüzünü. Balkonda oturdum. Kitabım, kırmızı mumlarım ve fesleğenimle. Bir de Chopin kulaklarımda. "Spring Waltz" dinliyorum. 

Ilık bir bahar sabahı melodisi. Canlı, heyecanlı, neşeli, coşkulu. 

Bazı melodiler farklıdır, hissi vardır derinde. Bazısı hüznü yaşatır bazısı mutluluğu. Bana mutluluğu yaşatıyor bu melodi. Seni hatırlatıyor bir de. Gülümseyişini. Gülümsememe sebep oluyor ve bir an olsun kitabın satırlarına ara verip gökyüzüne bakarak gözümde canlanmana.


10 Temmuz 2016 Pazar

gündoğan

☀️ #serenity #relax #sunrise #sunshine #sun #sky #sea #morning #melody 🌅 #bodrum ⛵️ #gündoğan 🌺

#huzur ... hissettiğim saf duygu, bu kendi halinde küçük sahil köyünde. ve #mutluluk . elle dokunulabilir bir yoğunlukta benim için bu iki mucizevi duygu. ait olabilmek şansını hissedebilmek, özel hissettiren biraz da. her gündoğumunu mucizevi ve özel sanmak. her sabah gün doğarken heyecanlanmak yeniden. erkenden uyanmak, kaçırmamak için bu anı. denizin sakin sesinde huzuru duyabilmek. sabah gezintisine çıkan balık ailesini gülümseyerek izleyebilmek. ve köyün belki de bizden çok yerleşeni olan sokakta yaşayan farklı karakter ve cinsteki köpekler ve kediler ile oyun oynayabilmek, şanslıysak birlikte yüzebilmek. komşu olabilmek yine eski zamanlardaki gibi. sanki eski dostlarmış gibi bağ kurabilmek yeni arkadaşlarla. 

sihirli bir çubuk var ise masallardaki gibi, bence bu köyde bir yerde gizli. herşeyi güzelleştiren haliyle bu köyü özel yapan. 

hissedebilmek huzur ve mutluluğu 5 duyu ile. ne büyük şans. 

#dideminrengi 🍀🎈



4 Temmuz 2016 Pazartesi

yolculuk...

✌🏻️ bu bir yolculuk. 🍋🍏💦

zihnine ve vücuduna fazlalık yaratan, her açıdan ağırlaştıran, yoran olumsuzluklardan kurtulmak. vurdumduymaz olmak değil farkındalığı arttırmak. zayıflamaya odaklanmak değil, yanlış gidenin ne olduğunu bulup fazlalıklardan kalıcı olarak kurtulmak ve tamamen vedalaşmak önemli olan. 

ben başardım. ✌🏻️

önce düşünce metodumu gözden geçirdim. ne olduğunda ve ben bunu nasıl karşıladığımda vücudumda neler oluyor, bunu anlamaya çalıştım önce. farkettimki aslında gündelik dert denilebilecek olaylara anlam yükleyip üzüldüğümde vücudum beni korumaya çalışarak tepki veriyor. yağ biriktiriyor ve negatif enerjiyi itmeye çalışıyor, daha da ötesi vücudumda kas spazmları başlıyor ve şiddetli ağrılar oluyor. sonuç; sağlığım olumsuz yolda ilerliyor. bu, kabul edilebilir bir yol değildi. öyleyse buna devam etmeye gerek yoktu. karar verdiğim an herşey daha iyiye gitmeye başladı. tabiiki ben de hala sinirleniyor ve üzülüyorum yaşadığım olumsuzluklar karşısında. ancak artık daha fazla farkındalıkla ilerlemeye çalışıyorum. bana zarar vermesine sebep olmadan karşılamaya çalışıyorum yaşadıklarımı. bunu yapmaya daha çok çaba harcamaya çalışıyorum. kas spazmlarım azalmaya başladı, ağrılarım azalmaya başladı, misafir kilolarım kalıcı olarak vedalaşmaya başladı. 

kilo kısmında da çok azimli oldum. bu bir yol ve ben bu yolu keyifle yürüyeceğim dedim kendime. inandım öncelikle kendime. başaracağım dedim. çok güzel insanlarla biraraya geldim bu süreçte. spor için fitintime metodundan destek aldım ve farklı zayıflamaya metodları konusunda esteworld önerilerini uyguladım. 

sonuç mu? 😉 daha sağlıklı ve daha hafif günler geldi.

tavsiye ederim.

hayatta herşey karar vermekle başlar... 😉



15 Mayıs 2016 Pazar

yeryüzündeki cennetten bildiriyorum...

Kaz Dağları oksijeni ile nefes alırken, dalına şarkı söyleyen serçe konmuş bir zeytin ağacı altında, arılar uçarken çiçeklerin üzerinden, güneşin yüzümü ısıtmaya başladığı bir sabahta ayaklarım taze çimenler üzerinde yeniden günaydın diyorum yeni umutlarla doğan güzel güne. 

şükrediyorum. yaşama şansına eriştiklerim için.

huzur...







yeşil bir hikaye...

bir sabah daha uyanırsın... yeşile, güneşe, doğaya. çok sevdiğinin yanıbaşında. görebiliyor, duyabiliyor ve dokunabiliyorsundur. şükredersin. yaşama şansın olanlar için. yaşam bir armağan diye fısıldarsın kendi kendine. yaşamak çok güzel diye. 


4 Mayıs 2016 Çarşamba

bu sabah yağmur var İstanbul'da...

Sabah erken uyandım. Hem de enerjik hissederek, yatağa yapışıp kalmadan. Annemi öptüm ilk olarak, uğur getiriyor şans veriyor onun sevgisi bana. Huzurlu hissediyorum, güvende ve mutlu. 

Bir de sabah kaçamağı yaptım ve köşedeki börekçiye gidip sıcacık ufak börekler aldım. Dışarıda yeni başlayan incecik yağan hafif bir yağmur vardı. Sakin bir hava. 

Börekler ile birlikte Anne çayı yanında. Mis. Vakit de erken olunca dün akşam yeni gelen kahve makinamızın keyfini sürmeye de zaman kaldı. 

Evde mis gibi kahve kokusu ile kapıdan çıktım. 

Yağmur artmıştı. Hava sakindi yine. Bende sabah dinginliği. 

Huzurlu bir gün olsun. 


3 Mayıs 2016 Salı

3 Mayıs ...

Mayıs... ayların en güzellerinden, bahar mevsiminin nazlı ve tatlı şımarık güzeli, yazın habercisi, biraz ılık biraz serin. güzel bir ay.

3 Mayıs... Mayıs'ın tüm güzelliği içinde bugün bizim için hüzün. kayıp günü. kardeşimin bizimle kalmadığı, bizden ayrılmak için erkenci olduğu, bizi bırakıp cennete gittiği gün. bir bebek iken henüz... keşkesi, acabası, nedeni olmayan bir kayıp. bir bebek iken çok küçükken daha yeni merhaba demişken veda ettiği bir gün bugün.

Hayal meyal hatırlıyorum o günü. Annene götüreceğiz seni demişlerdi. Hastane bahçesinde annem, mavi kapitone sabahlığınım düğmeleri ilikli bana doğru geliyordu kollarını açmış hızlı adımlarla. Ben o zaman kıvırcık saçları lüle lüle minik bir kız çocuğuydum. Eğildi annem benim boyum kadar, çömeldi ve bana sarıldı canımmkızım diye yine yüzünde gülümsemesi ile. Ben o zaman tabii bilmiyorum, anlamıyorum yaşananları. Meğer canım annem ne büyük acı yaşarken bana sığınmış o kucaklaşmada, bana yine geniş gönlüyle sevgisini açmış, üzüntüsünü değil beni önceliklendirmiş. Annelik ne büyük fedakarlık. 

Mayıs. çok güzel bir ay. 3 Mayıs ise... salt hüzün. Annemle birbirimize daha çok sığındığımız.




28 Nisan 2016 Perşembe

kırmak mı kazanmak mı...

ömür... bir nefeslik zaman dilimi. başını sonunu biz bilmiyoruz sadece. 

bu bir nefeslik zaman diliminde eline kalan yaşadığın anlar ve bu anlardan biriktirdiğin anılar.

bazılarımız kazandığı gönüller, onardığı kalpler ile sürdürür günlerini. bazılarımız ise kırarak ilerler gönülleri. ve ne yazıkki bilmezki yıkıp yaktığın gönüllerin kırıkları gün gelir batar eline ayaklarına ve seni de acıtır.

kalp kırmak kolay. kalp kazanmak ise daha kolay hem de mutluluk verici.

seçim bize ait. 

hangi tarafta olmak istersin?


17 Nisan 2016 Pazar

aşksın...

yalın'ın dediği gibi.. "bu işte... herşey sensin..." peki... nerdesin??? 

sahil kenarında yürürken denize dalıp gözlerim birden, yüzümden hüzün geçerken sensin...


16 Nisan 2016 Cumartesi

10 Nisan 2016 Pazar

yağmur ve akşam...

dışarıda yağmur var, radyoda buray çalıyor. sen sevda mısın diyor. yağmur damlaları vuruyor arabanın camına. silecekler yetişmiyor yağmurun hızına. 

yağmuru izliyorum, sahilde kenara çekip arabayı. deniz, boğaz ve istanbul birarada. 




8 Nisan 2016 Cuma

sen ile...

gözlerimi kapayacağım birazdan ve uyuyacağım. kulağımda gülümseyen sesinle dalacağım uykuya. özlediğim sesin, gülüşün ve nefesin belki rüyama girecek. ve ben gecenin bir saatinde gülümseyerek uyanacağım belki...


26 Mart 2016 Cumartesi

Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat rezaletinde Son de Küba ile Latin Caz hayalkırıklığı

Kadıköy Belediyesi sanat etkinliklerini çok yakından takip ediyoruz. Süreyya Operası'nda gerçekleşen etkinliklerin hemen hemen tamamına katılıyoruz. Yıl içinde keyifle takip ettiğimiz çok sayıda etkinlik sahneleniyor. Zaman zaman ufak tefek aksaklıklar olsa da genel olarak iyi bir yönetim ile idari işler de yürütülüyor.

Bir de Yeldeğirmeni Sanat diye adlandırılan ama sanata dair incelik ve özen barındırmayan bir yönetim ile idare edilen binadan ibaret bir yer var. Ne yazıkki. Süreyya Operası'ndaki keyifle etkinlik izleyebileceğimiz düşüncesi ile Yeldeğirmeni Sanat'ta olan bir etkinliğe bilet aldık. Almaz olaydık.

Son de Küba ile Latin Caz denilen etkinlik için bilet aldık. Almaz olaydık. Herşeyiyle tam bir rezillikti. 

Nasıl mı? Anlatayım. 

Öncelikle binaya geldiğimizde bekleme için yeterli bir alan olmadığını ve yağmurlu havada sokakta kalmak zorunda olduğumu gördük. Biletlerimizi teslim almamıştık, gişedeydi, gişeden aldık ve balkonda olan yerlerimize çıktık. Girişte veya salona geçiş sırasında ne bir güvenlik ne bilet kontrol vardı. 

Koltuk satılan balkon bölümünün aslında kafeden bozma bir alan olduğunu gördük. Bir yanda mutfak, ocak, çay kaynayan elektrikli çaydanlık, davlumbaz, tezgah, servis alanı diğer yanda iskemleler, arkaya itilmiş masalar ve tepede bir kısmı patlamış, sağlam kalanları yanan bir avize. 

Salonda tavanda asılı olan avizeler ise balkon bölümünde tam göz hizasına gelen şekilde konumlandırılmış. Migreniniz yoksa burada 5 dakika oturduktan sonra olacaktır, çünkü avizenin gereksiz parlak ışıklı ampulleri gözünüzü öyle fazlasıyla rahatsız ediyorki baş ağrısı 5 dakikaya kalmadan şiddetle başlıyor. 

Bu sırada yanımıza gelen temizlik görevlisi, tek tek herkese yerinin balkon olup olmadığını sordu. Neden kontrolun girişte yapılmadığı veya okuma yazması olan insanlar olarak bilet üzerinde balkon yazan yerimizi bulup oturmamıza rağmen bu soruya maruz kaldığımızı veya bu kontrolun temizlik görevlisi tarafından yapıldığını anlayamadık.

Grup, etkinlikten sadece 10 dakika önce salona geldiği için sahneye de 10-15 dakikadan fazla geç çıktılar. Bu sırada görevlilere ne zaman başlayacağını sorduğumuzda aldığımız tek cevap başlayacak oldu. Ne zaman sorusunun karşılığı olmayan bu cevaba mı sıkılmalıyız yoksa bu anlamsız cevabı verirken terbiye kurallarını umursamayan görevli bayana mı hiç bilemedik. 

Bu uzun bekleme sırasında ışıkların çok rahatsız ettiğini söyleyip en azından biraz kısılmasını rica ettiğimizde, aldığımız cevabın, terbiye ölçüleri dışında kaba bir tavırla etkinlik başlayınca ışıklar kapanacak olması da artık o bayanın sorulara duyarsız ve ilgisiz olduğunu anlamamıza yardımcı oldu.

Sonunda grup sahneye çıktı. Ama balkon bölümü sanırım seyirci olarak kabul edilmediği için tepemizde yanan avize söndürülmedi. Kendimiz kalkıp söndürmek zorunda kaldık. O sırada lütfedip bir görevli geldi ama biz kendi işimizi kendimiz hallederek çözmüş olduk.

O kaba bayanın da en ön sıraya koşarak gidip oturması ve seyirciden daha çok eğlenmesi artık nasıl bir sorumluluk anlayışı olduğunu anlamamızı gayet açık sağladı.

Tüm konser boyunca salonda cep telefonları flaşları açık şekilde kullanıldı. Video ve fotoğraf çeken kişiler konserin kalanında da çektiklerini farklı sosyal medya ve iletişim sitelerinde paylaşmaya devam ettikleri için gözümüzün içinde flaşlarla baş ağrısının seviyesinde rekora ilerledik. Ne konserin başında ne de konser sırada hiçbir görevli uyarıda bulunmadı ve zaten kendileri de ellerinde telefon flaşla kendilerine çekim yapıyorlardı.

Konser sırasında gruptan biri su isteyince, yer kontrolu yapan temizlik görevlisi ile saç uzatarak ve nezaketsiz davranarak kendini entellektüel sanan görevli, balkon diye satılan mutfak bölümüne gelip davlumbaz ışığını yakıp dolaptan su aldılar. Bu sırada bizim konser izlememizi rahatsız etmeleri, ışıkların birden açılması vs onlar için gereksiz detaylardı.

Salonda ses düzeni ve akustik öyle kötü düzenlenmişki, balkon bölümünde müzik dinleyemiyorsunuz, bu bölüme ulaşan tek şey aşırı yüksek sesli gürültü. 

Yönetim denemeyecek kepazeliklerle yönetildiği sanılan, kendini eğlendirmekten asıl olan sorumluluklarından habersiz, iletişim yoksunu kişilerin eline bırakılmış bir bina Yeldeğirmeni Sanat. Sanat, adında var ancak içinde hiçbirşey yok. Çok yazık.

Kadıköy Belediyesi'ne bu fütursuzluk hiç yakışmıyor.

Konser nasıl mıydı? Solist bayan güzel dans etti ama müzik derseniz salonun kötü dizaynı sebebiyle o kısmı anlamak pek mümkün olamadı.




18 Mart 2016 Cuma

ağırlık... ne ile nasıl ölçülür?..

çok derin bir hüzün var içimde. 

sebebi?? bilmiyorum. ne zamandır? bilmiyorum. sanki hep vardı. sanki. hep. sanki bu derin hüznün olmadığı bir zaman yoktu. 

acıyor mu? çok. kalbim, gönlüm, ruhum. çok fazla. 

çok derin bir hüzün var içimde. ne aşk, ne kayıp, ne kaybediş. hiçbiri değil. hepsi birden. buz gibi olması herşeyin bir anda, sanki bir buz kütlesi üzerinde tek başına ana karadan kopmuş sürüklenir gibi.

canım çok yanıyor. bir şey yüzünden değil. çok şeyin ardarda gelmesi yüzünden. ve aslında güvenmek yüzünden. güvenmek ve yanıldığını çok sert şekilde öğrenmek yüzünden.

şimdi. canım yanıyor, hani denir ya gönlüm acıyor. geçer elbet. sızısı bile geçer. ama iyileşse de herşey, insan her acıda bir kapıyı daha kapatıyor, güven duygusu bir basamak daha azalıyor, güven duyabilme yeteneğini kaybediyor. üzüldüğüm bu aslında. saf çocuk halimizi yitirmek ve bu kayba sadece acıyla sızan birkaç damla gözyaşı ile bakabilmek. 

canım çok yanıyor.


16 Mart 2016 Çarşamba

Kuşlar... Semaver Kumpanya'dan...

Semaver Kumpanya bu defa sahnede uçtu. Şaka değil, kelimenin hem yam anlamıyla hem mecazi anlamıyla uçtu. Nasıl mı?

Anneme 67. yaş hediyesi olarak Semaver Kumpanya'nın sahnelediği Kuşlar oyununa bilet almıştım. İyiki. Bu gece de oyun zamanıydı. Nasıl mıydı oyun? Hani yeni tabirle diyorlar ya on numara beş yıldız, aynen öyleydi. Nasıl yani mi, diyorsunuz? Şöyle...

Aristofanes 2500 sene önce yazmış oyunu. Hani çok severiz ya özetle dinlemeyi, şimdi ben size iki cümlede özetleyeyim. İki arkadaş Atina'daki düzenden rahatsız olup bir ütopya fikri ile yola düşerler. Yolda bir yere yerleşirler ve işte o andan sonra kaçtıkları kısırdöngü ve bozuklukların tam ortasına düşerler.

Şimdi böyle anlatınca, puff mitoloji bana uymaz diyen de olacaktır ya da ne bu arkadaşım bıkmışız dertten tasadan, komedi lazım vatandaşa diyen de.

Önyargı, insanın en büyük zaafıdır. Yapmayın. İnterneti açın, hemen en yakın tarihteki ilk oyuna bilet alın hem de en önden. Bana da haber verin, tekrar gideceğim, birlikte izleriz.

Semaver Kumpanya ekibi sahnede hiç beklemediğimiz hareketler yapıyor. Seyirciyle konuşuyor, dönüp sizi işaret ediyor, göz göze gelip gülümsüyor, halden hale geçiyor ve siz kahkahayla gülerken bir yandan da aman bir dakika arada espri kaçırmadım di mi ziyan etmedim bir repliği hissi uyandırıyor.

İnsanlar ve kuşların diyalogları, tanrılara seslenişler, Zeus'un bol bol kulağını çınlatmalar, dinamik sahneleme, modern uyarlamadan çok daha ötesi ve çok fazlası var sahnede bu ekipler. Genç ve emekçi bir kadro ile harika bir iş ortaya konmuş. Mesaj kaygısı olmadan, seyircinin gözüne sokmadan, zorlamadan sıkmadan harika iki saat yaşatıyorlar tiyatroda. 

Her diyalog zekice kurgulanmış ve tam yerinde su gibi akıyor.

Hemen, hiç beklemeden açın interneti ve biletleri alın, bana da haber vermeyi unutmayın.

Kuşlar... Semaver Kumpanya'dan muhteşem bir sahneleme.

Gidin, izleyin, anlatın...



15 Mart 2016 Salı

anladım...

anladım ki... 

acı, acıyla iyileşmiyor. çivi, çiviyi sökmüyor. sökmeye çalışırsan, daha büyük yara açılıyor gönlünde. canın daha çok yanıyor.

güvenip başını yasladığın omuz, aslında yokmuş, anladığında öyle çok yanıyorki canın. gönlündeki çizik öyle çok sızlatıyorki içini, ahh diyorsun ah.


bir akşam meselesi...

kadehimde âlâ, dilimde "kaç kere yemin ettim", tabağımda iki kaşık iç bakla hem de halis ayvalık zeytinyağı ile pişirilmiş.

kırgın birkaç mum alevi, masanın bir ucunda. 

rakı kadehime eklediğim buzun, suyun içinde eriyişini ve kadehimi buğulandırmasını izliyorum, dilimde yeni bir şarkı başlarken. aklıma geliyor, senin rakıyı buzlu sevmediğin. işte diyorum, başka bir şeyin uysa da illa uymayan birşeylerin oluyor diyorum kendi kendime, dudağımın kenarında tebessüm belirirken.

gözlerimde, gönlümdeki ağır hüznün buğusu, en son müslüm gürses'le beraber "... dünyada bıraktınnn" diye buzla hafif çatlamış sesimle şarkı söylüyordum.

böyle birşey olsa gerek, güvenmek ve kırılmak... ve bilinmezliğin ağır hüznü.


14 Mart 2016 Pazartesi

bunun adı nasıl aşk olur...

öyle derin bir hüzün var ki içimde. kalbim, yeniden bir bütün oluşturamayacak kadar çok parçalara ayrıldı. ve parçalar o kadar keskin ki yeniden birleştirmek için elimi uzatamıyorum bile.


11 Mart 2016 Cuma

Hayat Memat meselesi...

Mevzularımız hep hayat memat... Herşey daima çok acil ve önemli. Bir de hep "ben" odaklı. 

Bir de bazı durumlar var ve bazı insanlar ve mekanlar, hayat memat kadar önemli ve özel onlara dair şeyler ve bir o kadar da sakin. 

Beşiktaş Hayat Memat Meyhanesi'nde yaşanan bir an gibi mesela. Sakin bir atmosfer, yumuşak ve huzur veren bir ışıklandırma, dost bir ortam. Mezeler lezzetli, geriden geriden gelen müzik gönle dokunanlardan, bir de müzisyenler var illa içinizdeki şarkı söyleme güdüsünü hayata geçiren ve bunu ısrarsız yapan kendiliğinden hissettiren. Hizmet mi o açıkcası çok samimiyetli ve dostça, burada sanki bir ticari işletmede değil de arkadaşınızın evinde misafir gibi hissediyorsunuz. 

Bize tavsiye ettiler, biz de tavsiye etmeden önce gittik yedik içtik ve çok beğendik. 

Beşiktaş Barbaros Bulvarı sonunda çarşı girişinde semtin en güzel yerinde kendiliğinden kendini sevdiren ve alıştıran bu mekanı hala denemediyseniz bundan sonra müdavimi olacaksınız.

Sahi karşı masamızda şarkılar söyleyen o gönlü kendinden güzel üç genç kadınla da karşılaşır mıyız tekrar, galiba karşılaşırız, çünkü burası öyle güzel bir yer. 

Gitme fikrimiz vardı ama gitme zamanımızı belirleyen Koray Avcı'dan gittin gideli'nin akustik versiyonunu dinlemek oldu. İhmal etmeyin, dinleyin derim ben.

Muhabbet ile aşk ile sevgi ile...

Beşiktaş Hayat Memat Meyhanesi...



9 Mart 2016 Çarşamba

kırık bir hikaye... keskin ve kırmızı...

"gözümden gönlümden düşen düşene..." 

ellerim kan revan, kalbim avuçlarımın arasında paramparça, kırıkları ellerime batıyor, çok acıyor. bir sızı gönlümde de ellerimde de. 

kırıklarım artıyor her gün daha fazla. her dokunuş daha çok kırıyor. korumak istiyorum, avuçlarımı sıkıyorumki birleşsin kırıklarım diye. kırıklarım ne iyileşiyor ne birleşiyor, sadece avuçlarım daha çok kanıyor. 

her merhaba bin kırık yaratıyor. her güzel söz daha derin kesikler açıyor gönlümde.

"ben yanıldım hayat"...


Beşiktaş güzeldir...

Bazı mekanlar vardır, bazı yerler sanki o yerler hep vardı, hep giderdik. Anısı vardır, yaşanmışlığı vardır. 

Çocukluğunuz, ilk gençliğiniz, güzel günleriniz, kalp kırıklıklarınız hep oralarda yaşanmıştır. Bazı sokaklar, bazı mekanlar, bazı yerler vardır, anısı olan.

Beşiktaş Çıtır Pub gibi. Orası hep vardı sanki. Biz çocuktuk, abilerimiz ablalarımız giderdi, sonra biz büyüdük biz de gider olduk sohbete, buluşmaya, efkar dağıtmaya, gülmeye eğlenmeye.

Mekanı mekan yapan sadece ne yeri ne menüsü, mekanı tercih edilen yapan çalışanı biraz da. Yıllardır gidiyoruz, hep çok seviyoruz. 

İyiki bazı mekanlar ve onlara dair anılarımız var.


7 Mart 2016 Pazartesi

Ordu & Giresun gezi rotası - 1. gün

Kampanya sağolsun. Bir bankacılık işlemi yapmak için internet şubesini açtığımda kampanya notu ile karşılaştım. TEB CEPTETEB internet şubesinde "Ankara Esenboğa ve İstanbul Sabiha Gökçen havaalanından Anadolu Jet ile OrduGiresun havaalanına bir kişi gidiş dönüş 100 TL sabit fiyata bilet kampanyası notu yer alıyordu. Hiç vakit kaybetmeden haftasonu için bilet aldım. Booking'ten de hızlıca otel ayarlayıp haftasonu tatili için hayal kurmaya başladım. Bu arada, Booking sağolsun, gündüz daha yüksek olan fiyat akşamüstü ucuzlamıştı ve burada da güzel bir fırsat olmuş oldu.

Uçak saati ulaşım için kolay olduğundan bu defa özel araç yerine toplu taşıma ile gitmeyi tercih ettik. Kadıköy Çayırbaşı'ndan havaalanına hem Havataş hem İETT otobüsü ulaşımı bulunuyor. Saatler uyuyorsa İETT Ekspres seferini öneririz. Biz Cumartesi sabahı 4,60 TL'ye 45 dakikada havaalanına ulaştık. 

Sabiha Gökçen havaalanından sabah 09:30'ta OrduGiresun havaalanı için uçak seferimiz vardı. 10 dakika gecikme bildirimine rağmen tabiiki daha fazla gecikme ile havalandık. Uçuş yaklaşık 1 saat 15 dakika kadar sürüyor. İndiğimizde sakin ve havalı bir havaalanı ile karşılaştık. Havaş servisleri hemen çıkışta hem Ordu hem Giresun için bekliyorlar. Ordu yönü 8 TL ve Giresun yönü 10 TL ödüyorsunuz.


Biz Ordu'yu tercih ettik ilk gün için. Havaş ile yarım saat içinde otogara ulaşıyorsunuz. Otogar derken öyle şehrin bir ucunda değil. Merkeze yakın bir yerde iniyorsunuz. Yürüme mesafesi ile yaklaşık 5 dakikada Boztepe'ye çıkan teleferiğe ulaşıyorsunuz. Teleferik haftasonu kişi başı gidiş dönüş 7 TL. Kabinler 8 kişilik ama anlamadık neden, herkes tek tek binmeye çalışıyor, yabancılar aynı kabine binmiyor. Kabinlere ilçelerin isimlerini vermişler, bizimkisi ne olacak diye bekledik merakla. Birkaç dakika içinde Ordu manzarasını izleyerek tepeye ulaşılıyor. Bizim gezimiz sırasında hava yağmurlu olduğu için biraz gri ve mistik fotoğraflarımız oldu.



Tepede yürüyüş yapabilir ve manzara izleyerek çay içebilirsiniz. İşletmelerin bazılarından yükselen gereksiz müzik sesi de olmasa, manzaraya karşı on numara beş yıldız keyif yapabilirsiniz. 



Aynı şekilde teleferikle hem manzarayı izleyip hem de kısa zamanda aşağıya inebiliyorsunuz. Aşağı indiğimizde sahil boyu yürüyüş yaptık biraz. Kumsala inme imkanı da olsa daha güzel olacaktı ama bu kadarı bile çok güzeldi. Deniz kenarında kumsalda martılar ve sahile vuran dalgalar hem huzurlu hissettiriyor hem de fotoğraf zevkinizi fazlasıyla tatmin ediyor.


Sahil boyu biraz yürüyüş yaptıktan sonra meşhur pidelerden yemek için çarşıya doğru yöneldik. Caddeye çok yakın yerdr köşedeki Aktaşlar Pide pide için tavsiye edebileceğimiz bir yer, bize de teleferikte bizimle yukarı çıkan Ordu'lu genç öğretmen bayan tavsiye etti. Klasik ince uzun ve üzerine yumurta kırılmış kıymalı pidesi, herşeyden olsun dedikleri geniş pidesi, ayran, yerel Ufuk gazozu, meşhur ballı fındıklı fırın sütlaçı için yaklaşık 40 küsur lira ödedik. Bu arada başlangıç olarak lahana turşusu kavurması, çiğköfte ve zeytin ezmesi ikram ediyorlar, tabaklar dolu dolu ve iki defa getirdiler. Hem yemeğe başlamadan hem yemek üzerinr çaylarımızı da içtik. Çok da nezaketli ve misafirperver hizmet anlayışları var.



Meşhur Fidangör Caddesi'nde dolaştık biraz. Cadde boyunca marka dükkanlar, bol bol kıyafet mağazası ve fındıkçılar yer alıyor. 

Keşif yapmadan dönülmez tabii, ara sokaklarda yürüdük, kaybolmak güzeldir yeni bir şehirde. Taşbaşı Mahallesi'ne doğru yürüyüşe devam ettik. Bir yandan yağan yağmur ıslatsa da üşütmüyor ve yürüyüşümüze keyif de katıyordu. Karşımıza bir fotoğraf sergisi çıktı ama açıkcası içerdekilerden daha çok kapı önünde sigara içen insanlar vardı. 

Dar sokaklar ve eski evler arasından Taşbaşı Kilisesi'ne ulaştık. Kapalıydı, dışardan ziyaret edebildik ancak manzarası olağanüstüydü. 


Kilisenin yanından merdivenle yeniden caddeye inebiliyorsunuz. İnerken yağmur hızlandı ve dolu yağmaya başladı. Gökyüzü ve deniz gümüş rengini aldı. Muhteşem bir görüntü oluştu. Islanma riskini göze alarak ve sırılsıklam olmayı hiç önemsemeden fotoğraf çekmeye başladık.



Öyle çok ıslandıkki otele dönmek tek alternatifti. Otele ulaşmak için çok kısa bir mesafe olmasına rağmen üzerimizde hiç kuru kıyafet kalmadan otele varabildik. 

Fotoğraflarını gördükten sonra limandaki Anemon Otel'i tercih etmiştik. Fotoğraf derken odalar vs değil, manzarası bizi etkiledi. 



Biz deniz manzaralı oda tercih ettik. Booking'in son an fiyat düşürmesi ile 162,50 TL'ye bu güzel manzara ve dalga sesiyle uyuduğumuz bir gece geçirdik. İşletmecilik olarak da iyi bir otel, odalar temiz ve ferah, kahvaltı lezzetli ve bol seçenekli. 

Islanmış ve yorgun olduğumuz için akşam biraz dinlenmeyi tercih ettik. 

Lobide de bilgisayar veya televizyon ile vakit geçirebilir, bardan kahve veya hikayesi anlatılan özel üretim şaraplardan tercih edebilirsiniz, aynı zamanda otel içindeki italyan restoranı menüsü de başarılı duruyordu ve fiyatlar makul seviyedeydi.

Balkon kapımızı açtık ve dalga sesiyle gecemizi tamamladık. 

Yarın ne oldu peki? O da bir sonraki sayfada.



















- [ ]